25 Eylül 2011 Pazar

Yaşadığım Şehir'e...

Arada kaldığım yıllar… Sen bana neleri kaybettirdin. Duvarımda asılı Galata Köprüsü hayallerim. Bana ne çok yakın ne çok uzak. İlk aşkım, son aşkım… Sana yazılan her şarkının belki de içindeydim. Oturup karşında kaç kez hayallere daldım da uyandırdı beni uykumdan ansızın hedeflerim.

Sana gelmek zor, senden ayrı olmak daha zor. Bilmem benim içinde yerin var mı tarihinin bir sayfasında? Var mı yerim semtlerinin en ücra kıyısında?

Gezmedim seni benimmişsin gibi, yanaklarında dolaştım teninin denize bakan köşelerini. Yine de benim değildin. Çıldırtan güzelliğinle, farklılığınla sen her zaman kimsenindin. Bu sahipsizlik, bu dizginsizlikti seni böyle muhteşem kılan. Sen sendin, benim ben olmak istediğim gibi. Belki de rahatlığın anlatabilmende gizliydi kim olduğunu. Birileri seni kültür başkenti yaptı; oysa sen yeri geldiğinde öyle olamadığını bile itiraf ettin. En çok da dürüst bir şehir olmanı sevdim; “ben katlanılması zor bir şehrim” diyebilmeni kuyrukta ve trafikte bekletirken insanları… Asla harika olmadığını söyleyip/söylettirip yine de beğenilmek. Sanırım bu senin talihin.

Yeri geldiğinde kirlenmiş yüzünü gösteriyordun şehrin alçaklarına. Bazen prens ve prenses oluyordun saraylarında. Bakmaya kıyamadığım şehrim, dalgalarında güneşin ışıltılarını oynaştırıyordun umutlarımla sonra da hayallerimi aldatıyordun gecenin ay ışığında. Yine de sana kızamadım ne züğürtken ne de şaşaa içindeyken. Tüm varlığımla senindim ama sen hiç kimsenindin. Aynen bendin, aynı benim gibi herkesin içinde kimsesizdin. O yüzden senin yıllara meyden okuyan bir fotoğrafın bile yazdırıyor bana bu yazıyı. Küçücük evrenimin tarihe tanıklık etmiş şehri, sokaklarında ne anılara tanık oldun. Kimler seni yaşam sandı, sen kimlerin yaşamını hiç ettin kim bilir. Birileri seni kullandı, sense birilerini kullandın şanına kavuşmak için. Dikkatimi çeken tek şeydi her gelene göz kırpman, cilvelerin… Sana çok şey sunarım diyordun varsa düşlerin ve ansızın bırakıyordun
Nevizade’nin dar, gri sokaklarında bekaretini… Artık kim olduğunu aramıyordu kimse seni bulduğunda. Kollarında rahatlar sanıyorlardı ama yanılıyorlardı çünkü sen kimsenindin. Seni kavramak alim yapmıyor beni, celladına aşık olan mahkum gibiyim. Duvarımda resmin, sana gelmeye yeminli ama bir o kadar korkak ve suskunum. İçindeydim, içimdeydin. Canım çok yandı ama sen biliyordun zevk alacaktım. Tanımadığım bir kültürün ucube bir taşralısı gibi hissederken bile kollarımdan tutmayı bırakmadın. Bu yüzden belki ben senin herkese açtığın cömert bedenini sevdim.

Üzerinde gezinen bambaşka insanların ortak bir alanda, hiç de ortak olmayan yaşamlarını göz göze aktarabilmelerini sevdim. Neşeli karşılaşmalarını, korkak kaçışmalarını, hayatın aslında sevinç-hüzün gelgitlerinde yaşandığını hatırlattığın boğaz kenarı aşıklarını sevdim…