Dünyanın en
güzel ve en tutkulu aşklarının hiçbiri neden mutlu sonla bitmez?
Yüzyıllardır
anlatılan, yazılan, destanlaşan o coşkulu, ölümü göze almış aşklar neden sevgilileri
kavuşturmaz?
Sevgililer ölür
ama neden bir araya gelemez? Repertuarda neden mutlu sonla bitecek aşkların hikayeleri,
masalları ve destanları yer almaz?
Aşkı bulmaya
çalışırken bu dramatik aşk hikayeleri karşısında artık aşka şüphe ile
yaklaşıyor insan.
Ben korkuyorum
mesela: Mecnun gibi çöllere düşmekten, Romeo gibi ölmekten, Dante gibi kahrolmaktan.
Birçok aşık gibi kavuşamadan ölmekten korkuyorum. Mutsuz sonla bitecek
aşklardan kaçarken buluyorum kendimi. Mutluluk getirecek bir aşk olmayacağını düşündüğüm
için içinde aşkı anlatan hikayeler yazanlara kızıyorum.
“Neden aşkı
yazıyorsunuz? Gidin börtü böcek, iki kelebek ve martıları yazın. Gecenin
karanlığını, dolunayı, ay ışıklarını, dağları, ovaları, sürüsünü güdemeyen
çobanları yazın. İstediğiniz türde yazın ama mutsuz aşkları yazmayın!”
Çoğunlukla içim
acıyor…
Aşıkların suçu
sadece sevmek mi, aşık olmak mı ya da birinin köylü diğerinin asil olması mı?
Prensesler komşu
dere beyinin şatosundaki bir demirci ustasına aşık olamaz mı?
Peri
padişahının oğlu konakta yerleri silen bir hizmetçiye sevemez mi?
Sınırları,
ülkeleri kaldırsak tarihten, mesela Romeo Leyla’yı sever miydi?
Aşkları mutlu
bitirmeyenlere inat, aşıkları dengelemeye çalışıyorum aşkları mutlu bitirmek
için…
Kavuşamayanların
aşkı gerçek aşk ise ben bu aşka baş kaldırıyorum!
Bilindiği
kadarıyla tarihten günümüze düşen mutsuz aşk bedbahtlarını yazıyorum içim
burkularak.
Romeo ve Juliet
Tristan ve
İsildore
Antony ile
Kleopatra
Kerem ile Aslı
Leyla ile
Mecnun
Tahir ile Zühre
Yusuf ile
Züleyha
Arzu ile Kamber
Hüsrev ile
Şirin
Emrah ile Selvi
Hölderlin ve
Diotima
Karmen ile Don
Jose
Dante’nin
Beatrice’si
Elif ile Mahmut
Garip ile Şah
Senem
Helois ile
Abelard
Nefertiti ve
Amonhotep
Ve daha birçok
ile’li aşıklar...
“Mutlu son” la
biten aşkı bulabilmek ümidiyle….