18 Ocak 2018 Perşembe

Nefes Al

Hayat her zaman adil gözükmeyebilir gözüne ama yine de çok güzeldir.
Hayat o kadar kısa ki, birisinden nefret ederek vaktini harcamamalı
Mucizeleri göremiyorum deme, dışarı çık, mucizeler her yerde bizi bekliyor
Her tartışmayı kazanmak zorunda değilsin. Anlamayana anlatmaya çalışma sus gitsin.
Hayatı çok fazla sorgulama, harekete geç ve gerekeni şimdi yap sonrası geç olacaktır.
İlk maaşından itibaren, emeklilik için para biriktirmeye başla
Konu çikolata olunca direnmek gereksizdir.
Geçmişinle barış ki, geleceğini zehir etmesin. 
Hayatını, başkalarının hayatı ile kıyaslama. Hangi koşullardan geçerek buraya geldiklerini bilemezsin.
Eğer bir ilişkin varsa ve ilişkinin bilinmemesini istiyorsan, o ilişki içinde olmamalısın.
Hayatta ne tutku duyuyorsan peşinden gitmeli ve bu yolda “hayır”ı cevap olarak kabul etmemelisin.
Yeniden çocukluğunu yaşamak tamamen sana bağlı ve kimse de sana karışamaz
Güzel mumlarını yak, güzel çarşaflarını ser, çeyizindeki yemek takımlarını kullan. Özel günleri bekleme, bugün gayet de özel bir gün.
Mor giymek için daha da yaşlanmayı bekleme, sıra dışı olmanın tam sırası
Çok kötü olaylardan sonra şöyle düşün: “5 yıl sonra bu olayın bir önemi olacak mı?”
Herkesi ve her yapılanı bağışla, affet, önemseme, hayat bunlara değmiyor.
Başkalarının senin hakkında ne düşündüğünden sana ne? İstediğini düşünüp, istediğini konuşsunlar her şeyi gören biri var unutma.
Ne demişler, zaman her şeyin ilacı. Zaman ver.
Durum ne kadar iyi ya da kötü olursa olsun değişecek, bunu unutma!
Mucizelere inan.
Unutma, seni öldürmeyen şey seni güçlü kılar. Bu hep böyle olmuştur.
En iyi şeyler henüz gerçekleşmeyenler, umudunu kaybetme.
Ne yapacağını bilemediğinde bir kaç derin nefes al, iyi gelecektir.
Hayat bizlere kocaman bir hediye, bunu unutmadan yaşamalı...

Ve son olarak Ataol Behramoğlu’nun bir şiiri ile bitirelim.

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana…

13 Ocak 2018 Cumartesi

Yaşamla Mücadele

Yine aynı noktadayım sanki... Yaşamla başa çıkamadığımı düşündüğüm anlarda hep başka bir yaşamda olmayı arzuluyorum. Biliyorum, bu bir korkaklık! Ama böyle olsun istiyorum işte.
Mücadeleden yıldım artık! Kimselerin fark etmediği ve fark etmek istemediği zavallı mücadelem.

Yaşam üstüme üstüme geldiğinde, yerime bir kopyamı bırakıp, kaçasım geliyor. Evet , resmen kaçmak istiyorum. Herşeyi özleyene kadar kalmak istiyorum tamamen yabancı insanların olduğu bir yerlerde. Kimse beni tanımasın. "Neyin var?" diye sormasın...
Ve nedense hep böyle zamanlarda geliyor aklıma yarım bıraktığım, ertelediğim, iptal ettiğim düşlerim. Bir arkadaşın "yaşamımı sevmediğim" hakkındaki iddiası doğru. Şu anlarda gerçekten yaşamımı sevmiyorum.

Kötü bir zamandayım… Yaşamın iki ucu arasında gidip geliyorum. Ortası ise belirsiz bir hayat… Kimseye söyleyemiyorum derdimi.. Söylesem de çaresiz belki de.. Sadece paylaşmak… Sadece şu an yaşıyor olduğum kötü durumda sevdiklerim yanımda olsun istiyorum. Saçma sapan bin türlü düşünce var kafamın içinde –kütlenin dışında- Günleri saymaya başladım… Bugün ne olacak? Bu akşam uyursam yarın sabah uyanabilir miyim gerçek dünyaya? Uzun bir yaşam hayal etmedim hiç mesela 50 yaşına gelebileceğimi düşünmedim… Ama şimdi koca bir belirsizlikle yaşamak ağır geliyor bana…

Eğer yarım bıraktıklarımı sonlandırabilseydim ne olurdu? Nasıl bir yaşamım olurdu? diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Bazen başa çıkamıyorum yaşamla ya! Sabrım tükeniyor sanki çarelerin tükendiği gibi. Tam mücadelem sonlanıyor diye düşünürken bir anda başladığım noktada buluyorum kendimi. Bu anlarda çevremde olup bitenler hiç ilgilendirmiyor beni sanki. Komşu ülkedeki savaş bile beni ilgilendirmiyor. Kendi yaşam savaşım daha önemliymiş gibi geliyor.
Herkes beni aynı anda unutsun istiyorum mesela. Ve ben sonsuz bir özgürlükle hareket edeyim. Kendimi sahilde bulayım. Ayaklarımı dalgaların taşıdığı kumlar gıdıklarken ben ufka bakıp öylece kalayım. Derin derin aldığım nefesler özlediğim birinin kokusunu getirsin beraberinde mesela. Gözlerimi kapatayım. Açtığımda özlediğim biri yanımda olsa. Müşfik bakışlarını hissetsem üzerimde. "Herşey yoluna girecek, üzülme artık!" diyen sesini duysam kulaklarıma inanamayarak. An uzasa... Sonu gelmese...

Hep böyle zamanlarda mı gelir eski duyguları insanın aklına acaba? Giden böyle zamanlarda mı anımsanır? Gitmeseydi nasıl bir yaşamımız olurdu diye niçin düşünülür ki? Neden elindekilerin değerini bilemezsin? Neden başka hayaller kuşatır seni gerçekler varken? Neden elini tutan eli sımsıkı tutmazsın, tutamazsın? Neden yetmez verilen sevgi? Ne istenir, senin mutluluğun için çabalayan insandan? Ne istersin de alamazsın acaba? Niye sadece yaşamın ilk yarısını paylaşırsın? Ya paylaşılmayan ikinci yarısı ne olacak? Neden istemediğin anlarda bu soruların yanıtlarını düşünür bulursun kendini? Peki, yanıt bulabilir misin?

Bazen hayaller gerçek olsaydı diyorum. Yaşadığımız kötü anılar da sadece uyandığımızda unuttuğumuz kabuslar olsaydı. Problemlerin çözümleri kolay bulunabilseydi. Çocukluğumuzdaki gibi sorumsuz gülebilseydik yaşama. Var olan mutsuzluğun, çözümsüzlüğün sebebi çocukluktaki mutluluk mu acaba? Çocukluğunu mutlu yaşayanlar hep o mutluluğu mu özlerler acaba? Yoksa yaşamayı mı beceremiyoruz? Ah şu yanıtlarını kimsenin tam bilemediği sorular...

Birgün çözeceğim yaşam denilen bilmeceyi derdim ama şimdi ölümün ne zaman kapımı çalacağını bekliyorum...

11 Ocak 2018 Perşembe

İnsanları Tanımak

"İnsanları tanımak için tüm gücünüzü verin ama tüm sevginizi vermeyin, Onları tanımaya başladıkça verdiğiniz sevgiye acıyacaksnız" demiş Mevlana.

Önceden bu söze çok inandığım söylenemez, insanları tanımak ve onların içlerindeki iyiliği veya karanlık yanları keşfetmek konusunda çok sorun yaşamadığım için böyleydi. Hep sanırdım ki herkesin çok derinlerde yansıttaklarının yanı sıra bambaşka ve benzersiz güzellikte bir dünya var. Açık söylemek gerekirse, gerek sezgilerim gerekse gözlemlerim nedeniyle çok yanılmadığım için arkadaşlarım, dostlarım ve yakınlık kurduğum insanlarla ilgili kanaatim çok fazla değişmedi. Belki de onları baştan doğru tanımayı başarabildiğim için ve gerek onlardan gelen sözleri gerek davranış göstergelerini sağlıklı değerlendirebildiğim için onlarla ilişkilerimde gerçekçi olmayan beklentilerim de olmadı.

Ama sonunda ben de yanıldım. Felaketim olacak kadar ciddi bir yanılgıya düştüm... Bir süre bu yanılgıyı kabul edemedim ve içime sindiremedim. Gözlerime ve kulaklarıma inanamadım. Hiçbir gerekçem ve hiçbir analizim fayda etmedi yaşadıklarıma. 
Utandım, sıkıldım, gözyaşı döktüm...
Döndüm dolaştım, her yolu denedim. 
Kendimle kavga ettim. 
Acısını ailemden çıkartmaya yeltendim. 
Gözlerimi kapadım, duyduklarımı başka birinden gelen ses diye düşündüm. 
Gittim, geldim, aradım olmadı; çaresi yoktu...
Yaşadıklarım bir kabus gibiydi. 
Bir insanı tanımak, ona bir şekilde kendini de açmayı gerektirir. Bu da bir çeşit teslim olma, karnını açma halidir işte...

Zamanla kabul ettim ben de yanılmıştım. 
Bir insanın temel kişilik özelliklerinden ne olursa olsun bu kadar saparak bambaşka bir insana dönüşmesi: bana onun aslında kimliksiz olduğunu ve kendini ustaca başka biri gibi sunmayı başarabildiği sonucuna varmama neden oldu. 
Geç de olsa bu dünyada böyle insanların da olabileceğini ve üstelik benim başıma gelebileceğini öğrenmiş oldum...

Artık biliyorum ki herhangi bir insan hakkında hiçbir zaman tam kanaat oluşturmamak gerekir. Her şey olasılık dahilindedir. 
En çocuk haliniz sadece kendinize saklanmalıdır. 
Bulanık zihinli insanlardan kaçınmak gerekir. 
Hiçbir davranış göstergesini yok saymamak ve parantez içlerini didikleyerek olabildiğince doğru yorum yapmak gerekir. 
Doğallık, samimiyet, içtenlik bunları en hoyratça bozguna uğratan maskelilerin diline pelesenk olmuş gibi görünüyor artık bana nedense...

Dürüst olduğum için, çevremde beni bu kadar çok seven insan olduğu için mutluyum...
İnsanları tanıyamasam da insanların beni çok iyi tanıdıklarını görmek ve bilmek, o kadar kötü şeyler yaşamama, haklı olduğumu bilmeme karşılık yine de hakaretlere uğramak, yine de saygımdan ve dürüstlüğümden sessiz kalmak, haksız konuşulan, söylenen her şeyin evrende dönüp dolaşıp bir gün sana döneceğini bilmek ve sonunda görmek...

İyi ki dürüstüm, iyi ki insanım ve iyi ki vicdanım var...
Hepimiz bu Dünya’ya onurlu bir şekilde doğarız, ancak önemli olan insanların yaşadıkları sürece onurlarını koruyabilmeleri değil mi?
Yaşamımızda baş tacı yapıp yücelttiğimiz insanların, saygınlığını ifade eden onur gibi bir değerin kaybedilmesi acı bir gerçektir.
Bir insana dürüst denilebilmesi için o insanın önce kendine karşı dürüst olması, daha sonra en yakınından en uzağına kadar olan herkese karşı ortaya koyduğu, onurlu insan olmanın gerekliliklerinin de yerine getirmesidir...
Onurlu insan olmak sadık olmayı gerektirir. Bireysel çıkarı için en yakın dostunu, arkadaşını yüzüstü bırakmak, yola çıktığın insanı yolda bulduklarına değiştirmek değildir onurlu olabilmek...
Onurlu insan olmak dürüst olmayı gerektirir...

Bütün yaşadıklarımın sonunda bugün çok şey öğrendim!

Güven elde edebilmek için yılların gerektiğini, ama yaşanan güveni yok etmek için tek bir saniyenin yettiğini öğrendim...
Önemli olanın hayatındaki eşyaların değil, hayattaki kişilerin olduğunu öğrendim…
Kendimi karşılaştırmak için başkalarının en iyi yaptıklarını değil, kendimin en iyi yaptıklarımı kıstas almam gerektiğini öğrendim…
İnsanlar için olayların değil, onların daha önemli olduklarını öğrendim…
Her ne kadar ince kesersen kes, kestiğinin her zaman iki yüzü olacağını öğrendim…
Kalbin ne kadar kırılmış olursa olsun, dünyanın senin acılarından dolayı durmayacağını öğrendim…
Bazen kişiliğini eylemlerinin önüne koyman gerektiğini öğrendim…
İki kişinin tamamen aynı olan bir şeye baktıklarında bile farklı şeyler görebildiklerini öğrendim…
Hayatlarında her zaman dürüst bir şekilde daha ileriye gitmek isteyen kişilerin, sonuçları önemsemediklerini öğrendim…
Seni doğru dürüst tanımayan kişilerin, hayatını birkaç saat içinde değiştirebileceklerini öğrendim…
Yazmanın, konuşmak kadar duygusal gayret gerektirdiğini öğrendim…
En fazla önemsediğim kişilerin, benden hep uzaklaştığını öğrendim…
İnsanları üzmeden ve duyarlı olarak kendi fikirlerini söylemenin çok zor olduğunu öğrendim…
Birini ne kadar çok seversem hayat onu senden o kadar erken aldığını öğrendim…

Çok şey öğrendim işte!...