5 Kasım 2009 Perşembe

Yalnızlığım

Yalnızlığım, karanlık boşluğum...
Yalnızlık hakkında ne çok yazı, ne çok şiir yazılmıştır kim bilir geçmişten bugüne... Farklı kalemler aynı duyguyu, yüreklerinin en derininden gelen sözcüklerle tanımlamışlar için için yanarak...
İlk kez yazıyorum yalnızlık hakkında. Çünkü ilk kez bu kadar yalnız ve terkedilmiş hissediyorum kendimi... 27 yıllık hayatımın içindeki en yalnız, en ıssız dönem bu... Bundan önce “yalnızım” dediğim anlar hayatımın en çoğul dönemleriymiş de ben adına yalnızlık demişim. Nasıl da yanılmışım!
Çevremdeki hiç kimse farketmiyor uslanmaz bir yalnızlık içimde olduğumu... Herkes kendisiyle ilgili artık... Şimdi anlıyorum yalnızlık paylaşılmaz diyenleri, doğruymuş, paylaşılmıyormuş... Yalnızlığın kimsenin duyamayacağı sessiz çığlıkları varmış yürekleri sızlatan... Ben yalnızlığı kendine kalmak sanırdım eskiden, değilmiş. Yalnızlık hayat denilen çemberin dışında kalmakmış. Hayatı hep dışarıdan izlemek, içine girememekmiş. Öğrendim işte: yalnızlık bencil ve acımasızmış...
Yalnızlığım... Yani karanlık boşluğum... Herkesten uzak, kendimden bile... Yaralı ve incitilmiş bir yüreğim, bir de yalnızlığım var. “Başka?” diye sormayın. Başkası yok, başka hiçbir şeyim yok. Aslında bir de kalemim var, yaralı yüreğimi kağıtlara döktüğüm... Kalemim... Tek hazinem...
Git gide alışıyorum yalnızlığımla beraber yaşamaya... Ah nasıl da korkutuyor bu beni... Bu alışkanlık bir vazgeçilmezliğe dönüşür diye korkuyorum... Hep o karanlık boşluğumda kalırsam diye bin bir endişeyle savaşıyorum gece vakitlerinde... Yabanileşiyor, yabancılaşıyorum... Eskiden ilgilendiğim ne varsa artık yok! Yüreğimi paylaştığım kim varsa artık yok! Yalnızlık senfonileri dinliyorum. karanlık bir odada, mum ışığı eşliğinde... Her şeyden ve herkesten uzaklaşıyorum, uzaklaştıkça büyüyor yalnızlığım...O karanlık boşluğumda her gün biraz daha çaresiz kalıyorum ve her gün biraz daha tükeniyorum...
"Nasılsın?” diye soruyor birileri, laf olsun diye... Bende “iyiyim” diyorum ağız alışkanlığıyla... “Yalnızım” diyemiyorum... “Karanlık bir boşluktayım” diyemiyorum... Kelimeler suskunluğa boğuluyor, konuşamıyorum...
Yaralı ve incitilmiş yüreğim, yalnızlığım, kalemim...

Ve dilimde hep aynı şiir:

Sen olmadığın vakit büyük yalnızlığım var
Dalgaların kendilerini taştan taşa vurmaları,
Sonbahar yıldızlarının sessiz sedasız çırpınmaları
Biliyorsun, hani o
Rüzgarın gözüne bir yelken gibi açtığım,
İçim sıra vahşi bir kadın gibi taşıdığım,
Yalnızlığım...