10 Aralık 2010 Cuma

Anlayabilecek Dostlara...

Zaman zaman hepimizin yalnızlıktan şikayetçi olduğu olmuştur. Böyle zamanlarda derdimizi kimselerle paylaşamayacağımızı düşünürüz. Üstelik de kendimize yakın sandığımız insanlara bile ulaşamayacak gibi görünmemiz moralimizi daha da bozar. Bunu fark ettikten sonra kalabalıklar içinde kendimizi daha da yalnız hissederiz.

Kavramlar kelimelere giydirdiğimiz kişisel manalar olduğuna göre dostluk herbirimizde farklı yorumlanacaktır. Bence, dostluk; bir insanın hayatında sayılı yakalayabileceği çok özel bir ilişkidir. Dostumdan gerektiğinde konuşmamıza gerek kalmayacak kadar beni tanımasını, tanımaya çalışmasını isterim. Kendime, çevreme ve insanlara gören gözlerle bakabilmemde yardımcı olmalı. Benim onu anlayabilmek için duyduğum endişeyi onda da görmek isterim. Onun yanında hiçbir endişe duymadan tüm sosyal maskelerimden arınmış olabilmeliyim. Bilmeliyim ki o, her zaman orada ve hazır. Çok şey mi bekliyorum? Neden olmasın? Çok ta zor değil, biraz anlayış, önyargılardan sıyrılma ve iyi niyet yeterli. Bana göre arkadaşla dost arasında çok kesin bir sınır var. Arkadaşlarımızla konuşuruz ama dostlarımızla paylaşırız. Çoğu insan için dostluğun o kadar da önemli olmaması ne kötü. Oysa ki dostluk insan ömründe, aileden sonra en önemli ilişki değil midir? Aileniz sizi hayatları boyunca kayıtsız şartsız sevecek olanlardır. Onlar doğumunuzdan itibaren yanınızda olduklarından, gelişiminize tanık olmuşlardır, yanlışlarınıza, çocukluklarınıza, şımarıklıklarınıza tanık olduklarından diğer insanlardan farklı bir gözle bakarlar size. Aslında bu durum sizi siz olarak görüp, kabullenmelerini güçleştirir. Onları asla kaybetmeyecek olmanın bu ilişkiye kattığı pervasızlık da unutulmamalı. Aslında tüm bunlardır aileyi bu kadar özel kılan. Oysa, diğer ilişkiler böyle midir ya? Orada kabul edilmeme uğruna ikiyüzlülükleri, olmadığımız gibi davranmaların bize verdiği tüm rahatsızlıkları göze alırız. Gerçek benliğimizi daima saklarız. Sahte benliğimizin kabul görmeme ihtimali, gerçek benliğin reddinden daha az rahatsız edicidir çünkü. Bu uğurda hiç katılmadığımız fikirleri benimsemiş görünürüz, espri anlayışımıza uymayan şakalara katlanmak bir yana hoşlanıyor görünürüz. Çevremize öyle yabancılaşırız ki "en iyi arkadaşım" diyeceğiniz kişi sizin gerçekte ne kadar hassas olduğunuzu, bir zamanlar çok güzel yağlı boya tablolar yaptığınızı ve onun konuşurken sık sık duraksamalarının sizi ne kadar rahatsız ettiğini asla öğrenemez. Arkadaşlar sıkıntınızı atabileceğiniz boş vakitleri geçirme araçları değillerdir. Onlar bizim gelişmemize çok büyük yararları dokunabilecek eşsiz ilişkilerdir. Hayatı beraber öğrenebiliriz, çirkinliklerin beraber farkına varıp, hayal kırıklıklarımızı paylaşabiliriz. Kendimizi, hayatı, insanları ve ilişkileri anlamlandırmada, bizi sonuna kadar dinleyerek, anlamaya çalışarak, kendi gözlemlerini aktararak ve onların gerçek benliklerini görmemize izin vererek en büyük iyiliği dostlarımız yapar.

Birçok insan anlaşılmamaktan şikayetçi. Oysa bundan yakınmaya hiç de hakları yok bence. O ana kadar çevresindekileri bilinçli ya da bilinçsizce gerçek benliğini saklayarak yanıltan kendisidir çünkü. Hassas ve alıngan biri olduğunu hep gizlemiştir. Ağlamanın utanç verici bir zayıflık olduğunu düşünmüş, duygularını dışa vurmamaya azami çaba göstermiştir. Buna rağmen nasıl olup da çevresindekilerin onun hassaslığını fark etmediklerine şaşırır. Söyler misiniz, siz büyük titizlikle kendinizi saklarken, herşeye rağmen gerçek benliğinizin görülmesini mi bekliyorsunuz? Anlaşılmak mı istiyorsunuz? Anlatmaya çalışın. Kendiniz gibi olmaya mı dayanamıyorsunuz? Oysa ki kendiliğinden olmak onca sıkıntı çekmekten çok daha kolaydır, inanın bana. Tüm duygular insan için değil mi? Her şeye rağmen ayakta kalabilen, demir gibi sağlam rolü oynarsanız yanında sızlanacağınız birini bulamadığınızda, insanlar sizi ciddiye almadığında dert yanmaya hiç mi hiç hakkınız yok. Çünkü siz her zaman güçlü ve umursamazdınız. Ağlamak alçaltıcıdır öyle mi? Gözyaşlarımı kimse görmemeli mi? Nedenmiş o? Ayıp olan duygulanmış olmam mı, yoksa gözyaşı bezlerimin faaliyete geçmiş olması mı?

Özgürlük istiyorum. Yalancı tebessümlerden, gerçekten nasıl olduğumla ilgilenmediği halde formalite icabı hatır sormalardan, çok kötü olduğum bir gün bu formalitenen devamı olarak "iyiyim, teşekkür ederim" demek zorunda bırakılışımdan ve tüm gerekliliklerden nefret ediyorum. İstediğim fazla birşey değil ki. Moralim bozuk olduğunda, hiçbir şey yokmuş gibi davranmak yerine kabalıkla suçlanmadan özgürce somurtabilmek istiyorum. Bu özgürlük başkalarının sınırlarında durmasını bilecek ancak kendi sınırlarını da sonuna kadar kullanacak bir özgürlür olacaktır. İlişkilerimizdeki değer yargılarını bir kez daha gözden geçirmeye ne dersiniz?

Kendimizin önemini ne zaman anlayacağız? Benliğimizi kabullenmeyi ne zaman öğreneceğiz? Ne zaman yapacağımız en iyi şeyin kendimizi kendi çerçevemizde değerlendirip, iyiye güzele doğru değiştirmek olduğunu anlayacağız? Keşke başkalarını tenkid ettiğimizin yarısı kadar projektörlerimizi kendimize çevirsek. Başkalarını değiştirmek için harcadığımız çabanın birazını kendimiz için harcasak. İşe de önce başkalarının bizi kabullenmesini beklemek yerine, kendimizi kabullenerek başlasak. Anlaşılmak için geçirdiğimiz zamanın çoğunu başkalarını anlamak için harcamalıyız.

Kimse birbiriyle derinlemesine ilgilenmiyor. Hayatı yüzeyel yaşamak istiyorsanız, tüm rol yapmaları, yapmacıklıkları ve sıradan ilişkileri kanıksamış olabilirsiniz. Ama ben o maskenin altındaki sizi görmek istiyorum. İnsanca şeyler istiyorum.